Kişisel markanız neden özgeçmişinizden daha güçlü?



Yazar: Dennis Şiao
Çeviren: Sidar Çelik

Pazarlama liderleri, daha az kaynakla daha fazlasını yapma baskısıyla karşı karşıya. Bu durum, daha küçük pazarlama ekiplerine ve daha az iş için daha büyük bir rekabete dönüşüyor. İçerik alanındaki işlerinden çıkarılan ve yeni fırsatlar bulmakta zorlanan birkaç kişiyi tanıyorum. Bunun ne kadar moral bozucu ve stresli hissettirdiğini de biliyorum.

Kasım 2008’de, David Meerman Scott’tan “işten mi çıkarıldınız? kovuldunuz mu? iş bulmanın yeni kuralları burada” başlıklı bir blog yazısı okudum. Bir ay sonra, ben (ve şirketin %10’undan fazlası), 2008 finansal krizi nedeniyle işten çıkarıldık. O gün eve geldiğimde hemen David’in yazısını yeniden okudum.

Ana mesajı iki cümleye indirebilirim:

Yeni bir iş mi bulmak istiyorsun? Ürün reklamcısı gibi düşünmeyi bırak ve yayıncı gibi düşünmeye başla.  David, Microsoft’ta işe alım yöneticisi olan Heather Hamilton’ın hikayesini anlatıyor. O, adayları bulmak ve işe almak için geleneksel yöntemleri kullanmıyordu. Onun yerine, potansiyel çalışanları web üzerinde araştırıyordu. David şöyle sonlandırıyor: “Eğer içerik yayımlamıyorsanız, Microsoft tarafından bulunmazsınız.”

Böylece, iş kaybımı kişisel markamı yaratmak üzere bir içerik pazarlama yolculuğuna dönüştürmeye başladım.

Bir blog başlatmak

İşten çıkarılmadan önce teknoloji sektörü için sanal etkinlikler planlayıp yürütüyordum. HP, Oracle ve CA Technologies gibi müşterilerle binlerce katılımcı çeken büyük ölçekli etkinliklerde çalıştım. Bu şirketler, sanal etkinlikleri çevrimiçi potansiyel müşteri yaratmanın yeni çağı olarak görüyordu. Ertesi gün, WordPress’te “It’s All Virtual” adında bir blog oluşturdum. İlk yazımın başlığı, “2009: Sanal çağa geçiyoruz” idi. Şans eseri, hemen yeni bir iş buldum. Önceki işverenimin bir tedarikçisi beni müşteri hizmetleri yöneticisi olarak işe aldı. Görevim, müşterilerinin sanal etkinliklerine destek olmak ve sektördeki gelişmeleri aktarmaktı.

Etkili olmak

Bu yazının bağlantısını yeni patronuma e-posta ile gönderdim. Şöyle yanıtladı: “Dennis, bunu ekibimizle paylaştım. Sanal etkinlikler konusunda deneyimli olduğunu biliyorduk ama bu kadar bilgiye sahip olduğunu bilmiyorduk. Çok etkilendik. Yeni bir işim olmuştu ama blog yazmaya devam ettim. İlk aylarda, bir okuyucu benimle iletişime geçmek istedi. Telefonda şöyle dedi: “Geçen haftaki yazında sanal etkinliklerle ilgili bazı fikirler verdin, beni gerçekten düşündürdü.”

İç sesim şöyle dedi: “Vay canına! Sadece yazımı okumakla kalmamış, kendi şirketi için sanal etkinlik planlamasında ona yardımcı olmuş.” Bu olumlu geri bildirim bana yazmaya devam etme ilhamını ve isteğini verdi. Düzenli bir yayın takvimi çok önemliydi. 2009’dan 2012’ye kadar haftada bir yazı yayınladım. Aynı zamanda çalıştığım şirketin web sitesinde sanal etkinlikler üzerine blog yazıları yazdım. Blogun bu haftalık ritmi, beni sanal etkinlikler konusunda bir uzman olarak konumlandırdı. Konuk yazılar yazmam ve sektör konferanslarında konuşmam için davet edildim. Blog yazılarını PDF rehberlerine dönüştürdüm ve hatta “sanal etkinliklerle satış potansiyeli yaratmak” adlı bir kitap yayınladım.

Blogumla ilgili keşke farklı yapsaydım dediğim şeyler:

Sosyal medyaya giriş

Sanal etkinlikler üzerine blog yazarken Twitter’da etkinlik planlayıcıları ve toplantı profesyonellerinden oluşan bir topluluğu keşfettim. Birbirimizi takip ettik ve fikirlerimizi paylaştık. Twitter, bir dönem kişisel markam için en önemli sosyal ağdı. Pazarlama hakkında düzenli olarak sohbet ederdim ve bu konuşmalar kişisel markamı güçlendirirdi. Twitter’ın yönetimi 2022’nin sonlarında değiştiğinden beri artık çok daha az tweet atıyorum. Aslında bu yıl hiç atmadım. Hesabım aktif kalsa da, artık LinkedIn’e daha çok vakit ayırmayı planlıyorum. (Ayrıca, yüz yüze sohbet etmeyi de önceliklendiriyorum.)

Bir misyon beyanı oluşturmak

Başlarken sosyal medyadaki varlığım için bir misyon beyanı oluşturdum: Pazarlama hakkında ilginç içerikler paylaşmak istiyorum ama hayatı fazla ciddiye almadığımı da göstermek istiyorum. İnsanlar beni faydalı ve ilgi çekici biri olarak görsün istiyorum. Nihai amacım yeni insanlarla tanışmak ve ilginç içerikler bulmak.

İşte bu beyan için bir şablon: (Faaliyet) yapmak istiyorum, Bunu (dengeleyen unsur) ile dengeliyorum. İnsanların beni (sıfat) olarak görmesini istiyorum. nihai amacım (amaç)

Sohbete katıl

İlk başta sosyal medyayı sadece yeni yazılarımı paylaşmak için bir dağıtım kanalı olarak kullandım. Sonra bunu, her zaman açık olan küresel bir sohbet olarak görmeye başladım. Ayrıca şirketimi ve içeriklerimi aşırı şekilde tanıtmaktan da kaçındım. Başkalarının içeriklerini cömertçe paylaşarak daha fazla saygı ve takdir kazanıyorsunuz. Twitter sohbetlerine de katıldım. Bazılarında konuk konuşmacılar vardı, bazılarıysa sadece konuya odaklıydı. Bu sohbetler uzmanlığımı geniş bir kitle önünde paylaşmamı sağladı.

Bugün bu sohbetler büyük ölçüde sona erdi. Bunun yerine Reddit, LinkedIn Grupları, Facebook Grupları veya kendi LinkedIn Live yayınların gibi alanlara yönelebilirsin. Ayrıca Content Marketing Institute’un sunduğu gibi pazarlama odaklı Slack gruplarına da bakabilirsin.

Erken dönemde sosyal medyada keşke farklı yapsaydım dediğim şeyler:

  • Beni takip edenleri daha fazla takip etmek.

  • İçerik bağlantıları paylaşmaya daha az odaklanmak.

  • Kullanıcılarla daha fazla etkileşime girmek.

  • Profil akışındaki tweet sıralamasını bu kadar önemsememek.

  • Daha fazla eğlenmek.

Bir pazarlama topluluğu kurmak

2015’te bir pazarlama buluşması başlattım. Amacım pazarlamacıları bir araya getirerek birbirlerinden öğrenmelerini sağlamaktı. Meetup.com’a gidip San Mateo B2B Bloggers Meetup’ı oluşturdum. O dönemde bir B2B yazılım şirketinde çalışıyordum ve patronum toplantılar için ofisi kullanmama izin verdi.

Üyelerden gelen geri bildirimlerle toplantının adını Bay Area Content Marketing Meetup olarak değiştirdim. Toplantılar 30 dakikalık networking ve pizza ile başlıyor, ardından 60 dakikalık bir sunumla devam ediyordu. Mart 2020’de bunu 30 dakikalık çevrimiçi toplantılara (eş sunucum Rich Schwerin bunlara “Öğlen Zoomları” adını verdi) dönüştürdük. 130’dan fazla online buluşma yaptık ve dünyanın dört bir yanından katılımcılarımız oldu.

Marketo, Demandbase, VMware, SiriusDecisions ve Flipboard’tan konuşmacılar ağırladık. Milletvekili Jackie Speier ve Content Marketing Institute kurucusu Joe Pulizzi gibi özel konuklarımız oldu. Üyelerimiz öğrenme fırsatlarını sevse de, asıl değer verdikleri şey bağlantılar ve topluluk oldu. Pek çok kişinin yeni işler bulduğuna, yeni müşteriler kazandığına ve dostluklar kurduğuna tanık oldum. 20 danışmanlık müşterimin 9’unu bu buluşma sayesinde kazandım.

Meetup’a başlarken keşke yapsaydım dediğim şeyler:

  • Yardım istemek. Başlarda her şeyi tek başıma yapmaya çalıştım.

  • Konuşmacılardan buluşmayı kendi ağlarında tanıtmalarını istemek.

  • Ücretli reklamlarla daha fazla deneme yapmak.

  • Daha fazla sponsorluk satarak finansal esnekliği artırmak.

E-posta bülteni göndermek

İkinci bir işten çıkarılma ihtimalini düşündüğümde bir e-posta bülteni başlattım. Bir e-posta listesi oluşturma fikrini seviyordum. Böylece doğrudan temas kurabileceğim bir kitleye düşüncelerimi ve uzmanlığımı aktarabilecektim.

Ayrıca yaklaşan buluşmalarımızı da tanıtmak istiyordum. Meetup platformu gruba mesaj göndermeme izin veriyor ama üyelerin e-posta adreslerini paylaşmıyor. Mailchimp’te ücretsiz bir hesap açtım ve bültenin adını “content corner” koydum. Üyelere abone olmak isteyip istemediklerini sordum ve onları manuel olarak listeye ekledim.

Bülten şu bölümlerden oluşuyor:

  • Giriş

  • “Köşedeki” (derlenmiş içerikler)

  • Sonraki buluşma

  • “Senin köşende” (pazarlama dışı ilginç bir makale)

Değerli bulunabilecek makaleleri ortaya çıkarmak bana büyük keyif veriyor. Seçici oldum. Bir sürü içerik sıralamak yerine, sadece bir veya iki içerik paylaşıyorum. Her seçim için birkaç paragraf yazarak neden eklediğimi açıklıyorum. Bilgilendirme, eğitim ve eğlence sunmak dışında Content Corner, yazı stilimi, bakış açımı, zevkimi ve uzmanlığımı da yansıtıyor.

Kişisel markamı büyütmek için harika bir araç oldu. Bir müşteri benimle çalışmayı düşünürken, bu bülten kararı kesinleştirdi. Aynı zamanda başka müşterilere e-bülten oluşturmada yardımcı oldum. Altı yıl boyunca her cuma iki haftada bir yayınladım. Son zamanlarda ise sadece paylaşmaya değer bir şeyim olduğunda gönderiyorum. Yine de bir e-bülten yazmak, kişisel markalaşma yolculuğumun değerli bir parçasıydı. Bu deneyim sayesinde, Content Marketing World’de Ashley Guttuso ile birlikte yıllık e-posta pazarlama sunumu yapıyorum.

Bültene başlarken keşke yapsaydım dediğim şeyler:

  • Derlenen içeriklerde nicelikten çok niteliğe odaklanmak.

  • Logo ve HTML şablonları için bir grafik tasarımcı tutmak.

  • Abone listemi büyütmenin daha fazla yolunu bulmak.

Artık kişisel markanı inşa etme zamanı

2008’deki işten çıkarılmadan beri kişisel markamı aktif ve bilinçli bir şekilde yönetiyorum. Bu, tek seferlik bahar temizliği gibi bir şey değil. Benim için internette yaptığım her şeyin içine işlemiş durumda yazı yayımlamak, buluşmalar organize etmek, video kaydedip LinkedIn’e yüklemek vb. Tam zamanlı çalıştığım dönemlerde kişisel markam sektörde daha görünür olmamı sağladı ve işimde daha etkili kıldı. Şimdi pazarlama danışmanıyım ve kişisel markam sayesinde yeni müşteriler beni kolayca buluyor. Bu benim için içerik pazarlaması. Ve işe yarıyor.

Kaynak: https://contentmarketinginstitute.com

RSS abonesi olun
Etkinliklerimizden haberdar olun
YouTube kanalımıza abone olun
Pinterest\\\
fb-share-icon
LinkedIn\\\
Share
Instagram\\\
Bizi Telegram kanalımızdan izleyin